Blog açmama denk gelen hafta, işlerimin yoğunluğundan, sosyal medyaya 1 hafta girmemeye karar verdim. Zamanımı o mecralarda fazlaca harcadığım için bunu yapmanın zor olacağını düşünüyordum. Aksine hem kolay oldu hem de çok iyi geldi! Evet, bir boşluk oluştu ve ben de o boşluğu daha işe yarar bir şeyle doldurdum. Yazmakla… Bunca zamandır düzenli blog yazıları yazmak istiyordum. Meğerse zihnimi bir şey çıkarmadan yeni bir şey ekleyemeyecek kadar doldurmuşum. Bu aslında daha önce anlattığım Sevdiğiniz Yaşamı Tasarlamak kitabındaki yöntemlerden biri.
Üniversiteden mezun olduğum sene, bir tur şirketiyle İtalya’ya gitmiştik. Turda tek başına takılan, şu anda hatırlayamadığım büyük bir şirketin üst düzey yöneticisi vardı. Yürüyüş esnasında hevesli bir yeni mezun olarak, bana iş hayatıyla ilgili bir tavsiyede bulunmasını rica ettim. O da hayatımı değiştiren tavsiyeyi verdi: “Gençlerde sebat eksikliği görüyorum. Her şey bir an önce olsun istiyorlar ama iş hayatında sebat çok önemlidir. Başarılı olmak istiyorsan sebat etmelisin.” Sabır dememişti, katlanmak dememişti. Sebat etmek demişti. Yani başladığın işi sonuna kadar götürmek ve kararından vazgeçmemek.
Bu blogda yayıncılık ve editörlükle ilgili de yazılar arşivlemek istiyorum. Bu yazı da o kategoriye bir “başlangıç” olsun. Ve başlangıcı kitap serüveninin en başından yapalım. Dosya başvurusundan…
Bir süredir Storytel’den Nilay Örnek’in Nasıl Olunur? podcast serisini dinliyorum. Birbirinden farklı meslek gruplarından insanları dinlemek çok keyifli. Geçenlerde bir bölümde ise konuk; editör, yayıncı ve daha birçok uğraşı olan Tanıl Bora’ydı. Yayın dünyasındaki bu efsane isim büyük bir mütevazılıkla çok güzel noktalara değindi. Ancak söylediklerinden benim en çok ilgimi çeken kısım şu oldu. Tanıl Bora, aktif olarak sürdürdüğü editörlük mesleğinde hâlen, çalıştığı yayınevine gelen dosya başvurularını okur, değerlendirir ve oradan yeni yazarlar keşfetmeye çalışırmış. Hâlen!
Ben bu meslekte pişerken, bize ilk söyledikleri şeylerden biri dosya başvurularını düzenli olarak okumamız gerektiğiydi. Ancak bu aynı zamanda külfetli bir iştir. Yoğunluğunun arasında onlara zaman ayırmakta zorlanırsın, beğendiklerinden bazıları yayınevi çizgisine uymaz, keçiboynuzu misali işe yarar azıcık bir dosya kalır elinde. Bu nedenle bu iş çoğu zaman angarya gelir ve yapmak istemezsin. Sen daha “önemli” işlerle uğraşmalısındır, bunlara da daha az işi olan birileri bakabilir!
Hâlbuki yeni dosya başvuruları yayıncılığın temel taşıdır, umududur, heyecanıdır. Oradaki kıymeti görebilmek de maharet ve tecrübe işidir. Nitekim mesaisinin büyük bir kısmını e-posta yüküyle geçirdiğini söyleyen Tanıl Bey, vaktini boşa harcamamak için azami gayret sarf ettiği hâlde, dosya başvurularını es geçmiyor ve onlara zaman ayırıyormuş. Bir yayıncı için dosya başvurusunun önemi bundan daha iyi anlatılamaz herhâlde.
Yeni mezun olduğumda kulağıma küpe ettiğim tavsiye bu kez Tanıl Bora’dan geliyor. “Nasıl olunur?” sorusuna şöyle cevap veriyor: Sebat kelimesini de sebatın kendisini de çok severim. Hayatta insana en çok kazandıran sebattır. Gerçekten neyi seveceğini, neye yatkın olduğunu, neyi yaparak kendini gerçekleştirmiş hissedeceğini ve onu anlamlı bulacağını olabildiğince erken keşfedip ona emek yatırımı yapmak, vakit ayırmak, sevmek, ciddiye almak demektir. Bu uğraşın kendisi zaten başlı başına zevklidir ve insana iyi gelir. “Olmak”tan daha önemlisi, “yapmak”tır.
Bu tavsiyeyi o zamanki yolumun başında duyduğum için mutluyum. Ancak yollar bitmez. O zaman benden de herhangi bir yolun başındakilere gelsin. Sebat edelim, gerisi gelir!
Sebatın sonu tünelin ucundaki ışığa çıkar adlı çalışmam.