Sevdiğiniz Yaşamı Tasarlayın*

Başlık çok iddialı duruyor biliyorum ama açıklayacağım.

Şu sıralar Coronavirüs nedeniyle kendimizi evlere kapattık ve evin bizi nasıl yuttuğuna şahit oluyoruz. İlk haftalar dışarıda çalışmak zorunda olmayan herkes bunu fırsat bilip evin keyfini çıkarmaya çalıştı. Ancak 1 aydan fazladır evde oturunca bu çıkmazımız aynı zamanda bizim yeni normalimiz olmaya doğru gidiyor. Çünkü insan bir süre sonra alıştığından rahatsız olsa da bunu değiştirmekten korkuyor.

İlk girdiğim bordrolu işimde, çok yoğun bir şekilde çalışıyordum. Bir süre iyiydi ama yıllar geçtikçe yorulmaya başladım. Ayrılmak istiyordum ama bunu gerçekleştirecek gücü kendimde bulamıyordum. Çalıştığım yerdeki sorunlardan şikâyet etsem de sorunlar bildiğim sorunlardı ve aynı zamanda bunlar benim alışkanlığım olmuştu.

Yukarıda yazdığım, alışık olduğumuz yerden/kişiden/çevreden ayrılmamızın psikolojik boyutuyla ilgili Öfke Dansı kitabı çok aydınlatıcı. Basitçe, bazı ilişkilerin neden kangren hâle geldiğini, değişim için sarf ettiğimiz bazı çabaların neden işe yaramadığını anlatıyor. O kitaba başka bir yazıda detaylı değinirim sanırım.

Bugün başka türlü bir değişimden bahsedeceğim: Gerçeklerimiz ile hayallerimiz birbirinden uzaklaştığında, durumumuzu hayallerimize göre yeniden şekillendirebilir miyiz? Böyle yazınca gerçeklikten uzak bir düşünce gibi duruyor ama neden olmasın?

Yoğun mesaili işimden ayrıldıktan sonra evden çalışmaya başladım. Elimde yine çokça iş vardı ama iş yeri stresi yoktu. Hayatımdan memnundum. Ancak evden çalışanlar iyi bilecektir, eğer çok planlı programlı değilseniz, tüm gün çok fazla bölündüğümüz için işleri bitirme süresi uzar. Ve kendinizi sürekli çalışıyor hissiyle bulursunuz. Zihniniz hiç rahat değildir.

İşte böyle başlayan süreç eğer çok sosyal bir varlık değilseniz, bir süre sonra evden çıkamamaya dönüşüyor. Dışarıda geçirdiğiniz her vakit lüks gibi geliyor ve evde durdukça dışarı çıkma alışkanlığınızı kaybediyorsunuz. Evde olmak şikâyet ettiğiniz ama değiştirmeye çalışmadığınız, sadece söylendiğiniz bir durum oluyor.

Kendimizi karantinaya aldığımız şu dönemde, herkes hayatında değişen şeylere duyduğu özlemi anlatırken, ben neredeyse günlük olarak hiçbir şeyin değişmediğini fark ettim. Evet ailece tatil planları, hafta sonu yaptığımız geziler iptal oldu ama evde olma duygusuna alışığım ve neredeyse dışarının özlemini çekmiyorum. Daha önce yaptığım her şeye devam ettiğim için hayat rutinimde devam ediyor. Sevdiklerimle görüşememek dışında…

Bu evde kalma durumu, benim kendimle ilgili uzun zamandır fark ettiğim ve üzerine kafa yorduğum bir şey aslında. Ama yine bunu değiştirecek gücü bir türlü kendimde bulamadım. Rahatsız olduğum bu durum bir şekilde benim konfor alanım aynı zamanda.

Ödüllü tasarımcı Ayşe Birsel’in “Sevdiğiniz Yaşamı Tasarlayın.” adında, tasarımların en önemlisi gördüğü, insanın kendi hayatını tasarlamasıyla ilgili yol gösterici bir kitabı var. Katıldığı bir toplantıda, “Hayattaki en stratejik amacınız nedir?” sorusuna, üzerinde çok düşünmediği bir cevap veriyor: “Stratejik amacım sevdiğim yaşamı tasarlamak!” Sonra ekonomik bir durgunluk yaşanıyor, o süreçte “Bir tasarımcı olarak düşüncelerimi nasıl ifade edebilirim?” diyor ve yaşadığı süreci avantaja döndürmek adına, tasarımlarını yaparken kullandığı yöntemle sürece yaklaşmaya karar veriyor. Bunu dört adımda özetliyor: Boz, Bak, Yap, İfade Et. Bu yöntemi bir proje olarak kendi hayatında uyguluyor.

Böyle yazınca kulağa gerçek dışı veya sabun köpüğü bir kişisel gelişim kitabı gibi geliyor olabilir ama aslında bu bir oyun kitabı. Sayfalardaki yönlendirmelerle, hayatınızda farkında olup olmadığınız her şeyi ortaya döküyorsunuz ve tüm bunların içinde nelerin değişmesini, nelerin kalmasını istersiniz ona kafa yoruyorsunuz. Ayrıca farklı bakış açısı geliştirebilmeniz için aktiviteler var. Resim çizmek, şablon hazırlamak, metin yazmak gibi… Zihninizi, hayatınızı kitaba döktükten sonra; bu kez istediğiniz yaşamı kurguluyorsunuz ya da ne istediğinizin farkına varıyorsunuz diyelim.

Kitap birkaç günde okunacak türde değil. Her gün 20 dk kitabın üzerinde çalışmanızı tavsiye ediyor yazar. 256 sayfa olduğunu düşünürsek, yaşamınızı her şeyiyle ortaya koymanız ve üzerinde kafa yormanız için epeyce zaman harcıyorsunuz. Eh, bu da iyi bir şey bence.

Karantina sonrası artık aynı insan olmayacağımızı, bu yüzden de süreci kendimize katkı sağlayarak geçirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Bunu da çoğunlukla online eğitimler almak, kendimizi geliştirmek, normal zamanda vakitsizlikten yapamadığımız şeylerle uğraşmak olarak düşünüyoruz. Benim günlük rutinimde çok fazla şey değişmediği için yukarıda yazdıklarımın yerine ben, karantina sonrası kendimi olağan karantinamdan çıkarmayı deneyeceğim. Belki sizin de hayatınızda yeniden tasarlamak istediğiniz bir şeyler vardır?


Merak edenlere Ayşe Birsel’in TEDx konuşması:

Burada da katıldığı bir canlı yayın var:

Yayınlayan

Gökçen

Bir yerde "Mutlu olacağınız mesleği merak ediyorsanız, çocukken oynadığınız oyunlara bakın." diye bir cümle okumuştum. Ben küçükken oyunlarımda hep iş kadını olurdum. Hesap makinesini bilgisayarım hayal eder, bir yandan da sürekli telefonla konuşuyor rolü yapardım. O günden bugüne çok bir şey değişmedi. Sadece oyunlarım gerçek oldu. İşimde tam da çocukluğumdaki gibi tüm gün bilgisayarda çalışıyor ve telefonla iş takip ediyorum. Araştırmacı, gündemi takip eden, yeni şeyler öğrenmeye meraklı, kendini geliştirmeye çalışan, psikolojiye ilgi duyan, sosyal medyayı çok kullanan, gazetecilik okumuş, Gül Ayşesi olan bir çocuk kitapları editörüyüm. Tüm bunlar birleştiğinde ben fazlaca bölünüyorum. Burada biraz da bölünmelerimi okuyacaksınız.

“Sevdiğiniz Yaşamı Tasarlayın*” üzerine 4 yorum

  1. Ne güzel yazmışsın ve kitabı da çok merak ettim. Yalnız bir iki sayfa yapıp kenara koyma potansiyelimi bildiğimden alır mıyım emin olamadım. Ama konumuz o değil 🙂 Bugün Eda Ocak’ın son podcast yayınını dinledim. Astrolojiden ve ay düğümlerinden bahsediyordu. Çok bildiğim alanlar değil ama Eda’nın anlatışı hoşuma geliyor. Orada karantina sürecindeki dönüşümden de bahsediyordu ve bendeki isim koyamadığım parçaları tamamlıyor söyledikleri. İşin aslı ben de karantina süreci sonrası herkesin bambaşka insanlara dönüşeceğini düşünenlerdenim. Bu illa müthiş, süper, büyük, harika, olumlu olmak zorunda değil. Bu bir dönüşüm ve farkındalık. Ben öyle yorumluyorum. Şu an -ne kadar yorulsam da- çocuklarla evde olmaktan ve sabah uyandıkları an’a tanık olmaktan öyle mutluyum ki. Koşturmacada tüm bunları hiç yaşamıyormuşuz ve hep bir koşma halindeymişiz.. Daha da yazarım da hadi durayım 🙂

    1. Esracım yorumların beni şevklendiriyor, teşekkür ederim. Eda Ocak’ı duymamıştım sanırım bakayım. Burçlarla aram iyiydi ama astrolojik olayları çok takip etmedim. Merak ettim şimdi 🙂

      Amatör blogcudan tecrübeli blogcuya… 😛

  2. Canım yaa, nasıl acaip bir durum bu yine kafamda dönüp duran bir şeyleri yazmışsın. “Gerçeklerimiz ile hayallerimiz birbirinden uzaklaştığında, durumumuzu hayallerimize göre yeniden şekillendirebilir miyiz?” Cevap, evet şekillendirebilmeliyiz. Ama önce hayallerimizi netleştirmek gerek. Ne hayal ettiğini bulmak için bazen çook çook eskilere gitmek gerekebilir. Yaş ne kadar ilerlediyse hayallerin karışmaya başlaması o kadar muhtemel. Mesela şimdi düşünüyorum bazı şeyler gerçekten benim hayalim mi diye 🤔 … ve daha neler neler işte 😅

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir